Bir düşünün; kaç tane sorun var? Askıda bekliyor biri gelsin çözülsün diye. Kayıp eşyalar bürosunda yıllardır “biri gelsin alsın” diye bekleyen bir şemsiye gibi
Öyle günlerden geçiyoruz ki. –Mış gibi yüzlerle, - mış gibi şehirlerle, -mış gibi hayatlarla çevriliyiz. Bunu herkes biliyor. –Mış gibi yaşayan olduğu gibi yaşayandan daha popüler artık. Görmek istediğimiz neyse o çerçevenin içinde birini gördüğümüzde hayranlık geliyor, oturuyor yan koltuğa. Bu korkunç algının içinde geçip gidiyor günler.
İki hafta önce Kuşadası’nı anlatan bir yazı okudum. Yazıda diyor ki, “Kuşadası, cennettir.” Bir paragraf, ikinic paragraf, üçüncü paragraf, dördüncü paragraf. Eski tarihli bir yazı olduğunu düşündüm değil. Ağustos, 2024 tarihli. Sessiz, sakin, adeta bir sahil kasabası yazıyor yazıda. Bu bir aldatmaca. Hak yemek. Bu yazıyı okuyup Kuşadası’nın hiç de böyle olmasıdığını gören birinin hayal kırıklığı, o çok satan kişisel gelişim kitabını okuyan birinin hayatının hiç değişmediğini görmesi ile aynı kırgınlık. Şu dünyada çok güzel, hiç eksilmemiş ne var ki artık?
Muhteşem gün batımını yazarsınız, hemfikirim. Muhteşem gün doğumunu yazarsanız, hem fikirim. Milli Park’ın güzelliğini yazarsanız, hemfikirim. Havanın diğer sahil kenarlarındaki kadar nemli olmadığından Kuşadası’nın bir köyünde yediğiniz kızartmanın lezzetinden bahsedersiniz, hemfikirim. Düzgün olmayan herhangi bir şeye: “Hayır, o öyle değil. Aslında böyle.” derseniz samimiyetiniz kalmaz.
Her şikayette bulunan, sorunu dile getiren kişiye şehrini sevmiyor edasıyla da yaklaşıyor kimileri. Bir pasta kesiliyor. Pastanın bir tarafı “şehri çok sevenler”; diğer tarafı “şehrinden nefret edenler”. Böyle bir algı. Aslı astarı olmayan, üstü örtülen, gerçeğin yanından bile geçemeyen bir algı.
İstenen her şey çözülüyor. İstenmeyen ve kulak arkası edinen ne varsa “Asılsın bakalım askıya, bakarız” deniyor. “Gerçekten Adalı mısın, sonradan mı Adalısın?” Dönüp dolaşıp soru geliyor buraya. Gürültü terörü var diyoruz, umurlarında değil. Bir top dondurmada 100 TL fark var diyoruz, umurlarında değil. İşletmelerde Arap-Türk ayrımı yapıyorlar. Arap müşteriler istiyorlar diyoruz, umurlarında değil. Şehrin dokusuna zarar vermeyin diyoruz, umurlarında değil. Şehrin tam ortasında her şeyi gören ve dile getiren insanların gözlemleri umrunuzda değil de sizin ne umrunuzda? Tüm bunları söylemeyelim susalım mı? Herşey yolundaymış gibi ses çıkartmayalım mı?
-Mış gibi yanığı kokusundan bıktık!