Belediye kenesi, ahlaksızlık abidesi sözde gazeteci

“Ben belediye başkanının beni besleyenini severim” zihniyetinde bir ablamız var. Herkese ahlak dersi vermeye çalışan bu ahlaksızlık abidesi ablamız, yıllardır kendini duayen gazeteci diye pazarlamaya çalışır, ama bir türlü başaramaz. Çünkü herkes ne kadar çapsız, ne kadar art niyetli, ne kadar satılık biri olduğunu bilir. Ama ona sor, en dürüst, en ahlaklı odur; herkes şerefsiz, namussuz, satılık.

Güya gazetecidir, lakin yazdığı yazıların çoğu bilgi ve birikimden yoksun, seviyesiz ve çıkar odaklıdır. İktidarda hangi belediye başkanı varsa, önce tarafsızmış gibi eleştirir, sonra çaktırmadan ufak ufak yanaşır bu sinsi ablamız. Sonra birden eleştiriler yerini övgülere bırakır, belediye başkanının hık deyicisi olur. Hem en büyük övgücülüğüne hem de tetikçiliğine soyunur. Belediye başkanının baş yalakası olur. Yalama konusunda bir üstat sayılır. Yalamıyormuş gibi yapıp müthiş yalar, şaşar kalırsın.

Gelen ağam, giden paşam mantığında olduğundan dün ölümüne savunduğu belediye başkanı iktidardan düşünce, bir süre sonra yeni belediye başkanının tetikçisi olarak eskiden övdüğüne bugün söver. Bugün ak dediğine, yarın kara der anlayacağınız. Ama o hep gazetecilik yapmaktadır, o hep CHP’lidir. Haksız yere CHP’den ihraç edilmiştir zaten.

Özer Kayalı vurulduğunda ortalığı birbirine katan, kumpas yazısı yazıp mevcut belediye başkanı Ömer Günel’in olayın arkasındaki kişi olduğunu ima eden bu baş yalama, bugün tam tersini yazıp Özer Kayalı’nın kendisini vuran kişiyle birlikte kumpas kurduğunu yazacak kadar alçalabilmiştir.

Geçmişte matbaasına belediyeden iş almak için atmadığı takla kalmayan ablamız, artık bu olanaklar ortadan kalktığı için iktidar kalemşorluğunun hakkını vermek için çabalar durur. Her dönem mevcut belediye başkanı kimse, onun en kullanışlı aparatı, en güzel hırlayan köpeği olur. Bazen hırlamakla kalmaz, ısırabilir de…

Elinde hiçbir bilgi yokken, sahte hesaplardan kendisine saldırdığı gerekçesiyle bir gazeteciye (bu gazeteci ben oluyorum) açık açık iftira atmakta bir sakınca görmeyen bu ablamıza sormak isterim, madem sahte hesapların kimlere ait olduğunu tespit ettin, sahte tek bir hesapla bugüne kadar hiçbir ilgisi olmamış, yazdığı her yazının altına imzasını atmış Ufuk Baksi’nin sahte hesaptan yazdığını nasıl tespit ettin de saldırdın? Ufuk Baksi’nin sahte hesaplardan yazarak basın kartını kirlettiğini yazdın bir de utanmadan. Allah kuru iftiradan saklasın, kadın resmen iftira attı. Bir de zeytinyağı gibi üste çıkıp hiç affetmeyeceğini yazmış iyi mi! Kardeşim iftiraya uğrayan, asıl affetmeyecek olan benim, sen iftiracısın? 

İşte bu ahlaksızlığın, iftiracılığın vücut bulmuş hali olan ablamızın son icraatı Ömer Günel’den oğlunu belediyede işe almasını istemek oldu. Oğlu için basın bürosunda veya yabancı dilini kullanabileceği bir birimde rahat bir iş istedi, duyduğuma göre Ömer Günel de tamam demiş. Eğer oğlu işe girerse vay anam vay, en baş tetikçisi olmazsa, Ömer Günel’i eleştirmeye cesaret edecek herhangi bir kişiyi parçalamazsa ben de bir şey bilmiyorum. Anasından doğduğuna pişman eder. Atmadık iftira, etmedik hakaret bırakmaz. Ama isim vermeden, iyice tarif ederek yapar ki sonrasında kıvırabilsin. 

Bu ablamız pek bir kurnazdır. Birilerine saldıracağı, iftira atacağı zaman isim kullanmaz, ama iyice bir tarif eder ki herkes kim olduğunu anlasın. Çok zeki biri değil mi? Meziyetsiz, iftiracı, satılık, onursuz, ukala, yalancı, ikiyüzlü, hadsiz, çirkef ama bir o kadar zavallı şahsiyet zaten gazeteci filan olmadığından ona önerim gidip onuruyla başka bir iş yapmasıdır. Mesleğini onuruyla yapan gazetecilere sahte hesaptan yazıyor diye iftira atmak yerine bu daha doğru olur.

Savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, umarım sahte hesapların kimin olduğu en kısa sürede ortaya çıkar. O zaman iftira attığı Ufuk Baksi’nin yüzüne zaten bakamaz, ama sokakta nasıl başı dik yürür merak ediyorum. İftira atmak kadar ahlaksızca bir şey yoktur çünkü…